18 Nisan 2011 Pazartesi

Mutluluk Nedir?

Murathan Mungan'dan...



Önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi.

Evlendikten sonra, bir çocuğumuz doğduktan hatta ardından bir tane daha

olduktan sonra hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi.

Sonra çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar büyüyünce daha

mutlu olacağımıza inanırız. Bundan sonra, ergenlik dönemlerinde çocuklarla

uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz.

Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz.

Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır. Eğer şimdi değil ise ne

zaman?... Hayatınız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır. En iyisi bunu

kabul edip her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir. En sevdiğim

sözlerden biri Alfred D. Souza' ya aittir. Der ki;

-"Uzun zamandan beridir gerçek hayatın başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken birşey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı."

Bu görüş acısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi. Mutluluk yoldur, öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetını bilin ve mutluluğu, vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için, ona daha fazla değer verin. Unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez. Öyleyse;

Okulu bitirene kadar,

100 milyar kazanana kadar,

Çocuklarınız olana kadar,

Çocuklarınız evden ayrılana kadar,

İşe başlayana kadar, Evlenene kadar,

Cuma gecesine kadar,

Pazar sabahına kadar,

Yeni bir araba, ya da ev alana kadar,

Borçları ödeyene kadar,

İlkbahara kadar,

Yaza kadar,

Sonbahara kadar,

Kışa kadar,

Maaş gününe kadar,

Şarkınız söylenene kadar,

Emekli olana kadar,

Ölene kadar.....



MUTLU OLMAK İÇİN İÇİNDE BULUNDUĞUNUZ 'AN' DAN DAHA İYİ BİR ZAMAN OLDUĞUNA KARAR VERMEK İÇİN BEKLEMEKTEN VAZGEÇİN.



MUTLULUK BİR VARIŞ DEĞİL, BİR YOLCULUKTUR. "PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU İNSANDAN DAHA YÜKSEKTE ARARLAR, BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA. OYSA MUTLULUK İNSANIN BOYU HİZASINDADIR."



Unutmayın "YARIN KİMSEYE VAAD EDİLMEMİŞTİR"



Murathan MUNGAN

26 Mart 2011 Cumartesi

Kaldığımız Yerden Devam...

Efendiim, kaldığımız yerden devam edelim. Efe ilk aylarda gaz sancısı olmadığı zamanlarda son derece huzurlu ve mutlu bir bebekti. Gündüz uykuları 1 saati geçemese de geceleri gayet güzel uyuyup beni dinlendiriyordu. İlk mamasını 6. aylık olduğunda yoğurt ve bisküvi karışımıyla yedi ve çok sevdi.
Bundan sonrasını defterine aldığım notlara bakarak yazayım;

26.03.2010
Bugün ilk yaramazlığını yaptı. Gece lambasını ve kalorifer suluğunu kırdı. Yürüteciyle artık her yere girebiliyor. Çekmeceleri çekmeyi öğrendi parmaklarının ucuna basıp yükselerek içlerinde ne var diye bakıyor.
Kedi ve köpeğinin nerede olduğunu biliyor. Sorduğumuzda gözleriyle onların olduğu yöne bakıyor. Kapı çaldığında da o yöne bakıyor.

27.03.2010
İlk kez bir adım kadar emekledi. Yuvarlanarak halının bir başından öteki başına kadar gidebiliyor. Ellerini ve ayaklarını beraber kullanarak ilk emeklemesini bugün yaptı. Babasının arkasından ilk kez ağladı.

30.03.2010
Bugün salı pazarına gittik oğlumla. Arabasında pek de rahat durduğu söylenemez. Daha sonra uyudu da rahat ettik. Arabasını yukarı çıkarırken kafamı demir kapıya çarptım.

31.03.2010
Oğlum balık çorbası yedi bugün. Çok mutlu oldum. Poposunu havaya kaldırıp ileri geri hareket ederek emeklemeye çalışıyor. Cee yapıyor. Yürüteciyle koridora çıkıp saklanıyor ve sonra gelip cee diyor.

01.04.2010
Her gün biraz daha ilerletiyor emeklemeyi. Kafasını televizyon sehbasına çarptı. Dişler geliyor galiba iştahsız.

02.04.2010
Bugün de kafayı duvara vurdu baya ağladı. Hafif kızarmış. Buz koymaya çalıştım ama direndi. İlk kez çilek tattı. Yaptığım hareketleri tekrarlıyor. Ekmek batırarak tavuk yemeği yedi.

06,04,2010
İlk kez domates tattı.

07.04.2010
Balık çorbası pişiriyorum. Sever inşallah daha önce sevmişti ama bu ara biraz iştahsızlık çekiyor.

08.04.2010
Oyuncak kedisi ve köpeğinin yerlerini, lambanın ve lambada asılı duran kelebeğin yerlerini biliyor uzun zamandır. İki gündür fotoğraflarda babasını tanıyor.

09.04.2010
Ben ona sarılıp canım diyince o da bana sarılıp başını boynuma dayıyor. Artık ü harfini söylemeye başladı. mü gibi sesler çıkarıyor.

10.04.2010
Ufak ufak konuşma antremanı yapıyor sanki. Sürekli birşeyler geveliyor ağzında. Gel, mama, ga (su) bunları gayet net anlıyor. Oyun oynamaya başladı cee ve yakaladım seni oyunlarını oynuyor.

11.04.2010
Deniz kenarında hava alsın istedik ama hava biraz serindi. Yine de değişiklikten mutlu oldu. Birşeye kızınca dudaklarını büzüp hızlı hızlı nefes alıyor. Çok komik oluyor aşkım benimmmmmmmmmmmmm.

17,04,2010
Bir süredir salyası akıyor ve eli sürekli ağzındaydı. Bugün oğlumun dişi çıktı. Sabahtan beri çok mutluyum. Bir güzel gelişme de ilk kez "baba" dedi. İki güzel şey oldu bugün. O kadar güzel baba dedi ki. Bitanecik oğlum benim güzel gözlüm.

20.04.2010
Bugün ikinci dişini çıkardı. Cici ve dede gibi şeyler geveliyor. Dişten dolayı yine iştahsızlaştı.

21.04.2010
Cici dedi. Dili sürekli dışardı dişlerini kaşımaya çalışıyor.

23 Mart 2011 Çarşamba

20 aydır yazılmaz mı? yuhh valla

20 ay olmuş yazmayalı, valla yuh. Bu kadar üşengeç olunur mu yahu, kendimi kınadım, puuuh sana dedim, aşağıladım :P
Bu yirmi ayda neler oldu neleeeer. İlk 1.5 ay lohusalık cinleriyle uğraştım. Doğum yaptığım ilk günler şahaneydi, her gün minik oğluşuma bakıp "Allahım bunu ben mi doğurdum" diyerek ve "niye benim ağrım yok, hiç doğurmamış gibiyim" diye mutlu mesut gezerken 7-8 gün sonra heyheylerim bir geldi, aman yarabbim bu ne manyak bişeymiş. Herşeye ağla modunda geziyorum, daha doğrusu gezemiyorum bile yatak odasında kamp kurdum resmen, oturma odası ve salona gidemiyorum efe ağlarsa diye. Çocuk ağladı sen de ağla, sütüm yok de ona da ağla, çocuğun altı değişecek yine ağla, halil geç geldi daha da çok ağla. Amma yaş varmış gözümde. Bir de hiçbir şey yiyememe başladı mı, al sana bu da kaymağı. Tövbe yarabbim... ağzıma lokma sokamıyorum herşey ağzımda büyüyor. Bütün günü 1 dilim ekmek, azıcık peynirle geçirmeye başladım. Gözlerim çöktü resmen. Annem yüzümü görüp kahroluyor, daha doğrusu yüzümü sadece yatak odasına girip görebiliyor o zamanlar kahroluyordur herhalde. Bu böyle zırıl zırıl 1.5 ay kadar sürdü. Sonra bir gün "noluyo bana yahu, bebecik bana muhtaç, ben bi silkinip kendime geleyim" moduna girdim herhalde ki, gittim saçımı kestirdim azıcık adama benzedim, sonra pijamalarımı çıkardım (bu en büyük aşama)kotumu giydim ve içine girdim veeeeeeeeee cinlerime koca bir Yalaaaaaaaaaaaah dedim.
Bu sefer de Efe'nin gaz sancıları tavan yapmasın mı, Allahımmm deliricem. Her gün saat 7 de başlayıp 11 de sona eren ağlama nöbetleri. Bir arkadaşımızın önerisiyle Colinox damla kullanmaya başladık ama bu arada çocuğu 3.5 ay ağlattık, güya kimyasal hiçbir şey vermiycez. Baktık ki olacak gibi değil damlaya başladık ve ta taaam gaz birkaç gün içinde geçti. Nasıl yani? Aa bu kadar kolay mı bu iş... peeeh..
Ha bu arada Efe 3 aylıkken ana oğul Ankara'ya gittik. Oh be dünya varmış. Arkadaşlarımı görmek bana o kadar iyi geldiki anlatamam. Efe'nin en uslu günleri başladı. Yatağa koyuyorum kafayı sallaya sallaya kendi kendine uyuyor. Geceleri benim yanımda melek gibi yatıyor kuzum. Ankara'ya mı yerleşsek acaba?