7 Haziran 2007 Perşembe

delirme noktası


Geçen perşembe günü havanın güzel olmasını fırsat bilerek öğlen tatilinde yakındaki parkta yürüyüş yapmaya karar verdim. Öğlen kendimi yeşilliklerin arasına atacak, mutlu mesut yürüyüşümü yapacak, kalınlaşan belimden bir çırpıda kurtulacak, öğleden sonra fit bir insan olarak mutlu mesut yaşayacaktım...
Öyle mi oldu... Tabiki hayır. Öğlen cayır cayır güneşin altında yürümeye çalışan ben (burada yürüme azmime dikkatinizi çekmek isterim, gerçi annemle sabah 5 te yürümüşlüğümüz de var, onu da sonra anlatırım) yılmadım ve yürüdüm. Dilim dışarda ve kan ter içinde işe döndüm. Veee beklenen son. Güneş çarptı.
Ateşim çıktı, kafamın üzerine kestane koyulsa kesin pişirirdim, o derece... Ben de işyerimizin hemen yanındaki sağlık ocağına gittim. Maksat ateş düşürücü bişeyler almak. Muayeneyi yapan doktor benden kan tahlili istedi ne hikmetse. Ben ısrarla öğlen yürüdüm ondan oldu diye çırpındım ama nafileeee, kaaaaann kan diyen bir doktorun eline düşmüştüm bir kere. Heyhaaat, kader ağlarını örmekteydi. Cellat gibi bi hemşirenin (belki de laborant, kim alır kanı bilmem, işte o) elindeki iğneye hiç bakmayarak ve tırstığımı hiiç belli etmeyerek damarlarımdaki asil kanın bir kısmını bir tüpün içinde kaderine bıraktım... Bir gün sonra heyecanla tahlili almaya gittiğimde anlamadığım bir sürü şey dolu kağıdı aldım ve tekrar vampir abi'ye (bkz. kan isteyen dr.) gösterdim. Bana idrar yolları enfeksiyonu teşhisi (!) veee en can alıcı nokta "LÖKOPENİ" tanısı koydu vampir abi. Lökosit sayım çok düşük çıkmıştı. Bu da vampir abiye göre çok kötü bir hastalığın (Allah korusun) habercisiydi. Yüzündeki ifade de zaten en fazla 1 ay, hadi uzatmaları da yaşasam 2 ay ömrüm olduğu şeklindeydi. Ben güneş çarptı diye gittim, idrar yolları enfeksiyonu çıktı. Yarabbim bu nasıl bir kader... Sonucu cuma günü aldığım için araya hafta sonu tatili girdi ve başka bir yerde tahlil yaptırma şansım da yok. Ağlaya ağlaya eve döndüm, ve evdekilerin de huzurunu büyük bir başarıyla kaçırdım. Hafta sonum ağlayarak, herkesle helalleşerek ve hayatımdaki en sevmediğim insanları bile ölünce özler miyim acaba diye düşünerek geçti. Hiç kimse de bana ölünce kimseyi özleyemezsin demedi.
Pazartesi günü büyük acılar içinde ve artık sonumun yaklaştığını düşüne düşüne tanıdık bir doktorun muayenehanesinde buldum kendimi. Hiçbirşeyin yok, benden sağlamsın demesine asla inanmayarak ve ağlak gözlerle bakarak onu da bunalttım vee yeniden tahlil yolları göründü bana. Kan alınırken nedense içimden hep lökositlere (bundan sonra kısaca böcük (!) diye anılacaktır) yüksel böcüükk yükseeel dedim (lökosit sayısını yükselticem ya aklım sıra)... Vee sonucu dün aldım. Lökositim de gayet normal (ahh canım böcüklerim, yükselmişler) idrar yollarında da hiçbirşey yok. Vampir abinin verdiği ilaçları kullansam şimdiye belki de ölmüşlerime kavuşmuş, "Tam da blog yapıyordum, öldüm mü hakkaten yav, ee sizden naber, nasıl sıcaklarla aranız, yelpazesi olan yok mu? diye muhabbet eden, "welcome to hell" yazısını çoktaaan okumuş biri olacaktım . Ama hayatın cilveleri işte, tahlillerim karıştı ve ben artık ilaç kullanmamaya ve güneş çarpınca doktora filan gitmeyip sadece ayran içmeye yemin etmiş bir insan olarak aranızdayım. Kötülere bişey olmaz sözü böylece doğrulandı... Hehehe kötüyüm ben kötüyüüüm, uzun yıllar yaşarımm yaşarım yaşarımmm...

1 yorum:

Halil dedi ki...

cnm benim..sen hep ii ol.sçs:)